8 Şubat 2012 Çarşamba

Çok garip bir şey oldu. Herkesin kendini bir an için sorgulamasına sebep olan bir şey. Annemin gözlerinde de gördüm, kardeşimin gözlerinde de.

Oturmuş hayatımızda kötü giden şeyleri birbirimize anlatıp, ne kadar bahtsız olduğumuzdan bahsederken ve bunları konuşup konuşup, hatta durmayıp birleştirip, sonra saçma yerlerinden bölüp yeni dertlermiş gibi hepsinden tekrar tekrar bahsederken o geldi. Köye geri dönüyormuş. 40 senenin ardından İstanbul'a gelmiş bir haftalığına. ''Hayvanları otarmam lazım, Sakine'ye bıraktım,ona da ayıp oldu artık. Kar da başlamış hem.'' dedi. Ayrılmak için sarıldığımızda gözleri doldu. Ağlamak istemedi ama, durduk yere keyfimizi kaçırmak istemedi. Çabucak gitti sonra. Kapıyı kapattıktan sonra arkama dönmedim bir süre. Döndüğümde annemi gördüm. Kardeşime baktım sonra. Aynı bakış.

Boğazımda düğümleneni yutmayı başarana kadar susuyorum ben. Bir daha konuşmaya kalkarsam da kendimi susturmayı başarabilirim umarım.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Serbest yazım diye bir şey var. Altıncı His'ten öğrendim. Dr. Malcolm Crowe, Cole'a der ki ''serbest yazım nedir biliyor musun? yazmaya başlarsın, hiç düşünmeden. sadece elin hareket eder. Bi süre sonra bakarsın ki aklında olduğunu bile bilmediğin şeyler kağıda dökülmüş.'' Böyle bişeydi işte. Duyduğumdan beri yapmam lazım deyip duruyorum. Aslında deyip durmuyorum, sadece duyduğumda yapmak istiyorum, sonra geçiyorum.

Bugüne kısmetmiş.

Aslında bahsetmek istediğim şey şu ( Tamam bu kısmı biraz tasarlamış olabilirm, çok da serbest değil.Ama hiç düzeltmeden yayınlıycam. uu yayınlamak,çok havalı ). ha ne diyodum, bahsetmek istediğim şey. Çok güzel insanlar var. Ağzı güzel, ağzından çıkan daha güzel. Elinden çıkan en güzel bazen de. Neye göre güzel diyebilirsin.

Bi şeyin güzel olup olmadığına o şeye ne kadar katılıp katılmadığıma göre karar veriyorum ben. Evet bu durumda ufak bi aksaklık var farkındayım. Ama bunu düzeltmek istemediğimi de belirtmek isterim.

Mesela şöyle bişey, güzel bi blog, bir okuyorsun, aa bu benim diyorsun. Yazdıkları senin elinden, senin aklından çıkmış gibi geliyor. Sonra köşede bi ''edie sedgwick'' fotoğrafı görüyorsun. İçine sokasın geliyor. Edie'yi de, fotoğrafı koyanı da.

Öyle işte. Burdan çıkardığım sonuç şu : konuşmadığım, hiç tanımadığım insanları daha çok seviyorum bazen ben.

En çok ''altıncı his''si seviyorum ama.